top of page
  • Cem Galip KAHVECİ, PCC

Seni Tanıyorum


İnsan çoğu kez kendisi için bile söylemeye imtina ettiği bu cümleyi başkası için kullanabilir mi?

Büyük mesele. Tanımak, diyorum, büyük mesele. Duruma göre mi, ortama göre mi, o an ki halet-i ruhiye ne göre mi, genel geçer kurallara göre mi? Neye göre? İşin bir de kişinin davranışsal boyutuda var. Belki zat-ı muhterem o an öyle davranmak istedi. Genel alışkanlığı olmamasına rağmen çıkıverdi elinden ya da dilinden. Ne yapalım şimdi? Artık o kişi bu davranışı sürekli olarak icra eden biri olarak mı etiketlenecek? Herkesin sadece tek bir davranış modeli hakkı mı var? Yoksa büyüklerimizin dediği gibi 'herkes ikinci bir şansı hakeder' mi?

Gerçekte çok fazla duygu ve duygu örgüleriyle var oluyoruz bu hayatta. Kimi zaman toplumdan etkileniyoruz, kimi zaman toplum bizi etkiliyor ve aynı zamanda etkilenen o toplumun içinde yer alan bireylerden biri de biz oluyoruz bakarsanız. Ne kadar karmakarışık bir durum. Bazen çok alışıla geldik davranışımız olmasa bile başka bir duygunun tetiklemesi sonucu ancak ortaya çıkabilecek bir duygu bizim o an ki davranışı sergilememize neden oluyor. Ama maalesef sahnede görünen de o oluyor. Sonuç; artık biz o davranışı sergileyen kişi olarak anılmaya başlıyoruz. Yazık ki, belki o davranışı bir daha hayat boyu sergileme ihtimalimiz bile olmayacakken.

Peki, normal şartlar altında bu anılmak istemediğimiz davranışı sergilemekten kaçınma şansımız ve/veya önlem alma fırsatımız var mı sizce? Hmmm, bir bakalım. Kimi zaman var, kimi zaman yok. Kimi zaman var, eğer çok hazırlıklıysak, sakin düşünme becerisine sahipsek, aklı selim bir yapımız varsa, hayatımızı dizayn etmeye adamışsak kendimizi, evet bir parça altından kalkabiliriz gibi geliyor. Ancak duygularını çok yoğun ve dışsal yaşayan bir kişilik tipi olan, duygularından etkilenip hemen harekete geçen biri isek nasıl olur? İşte bu biraz zor oluyor. Yine de göz önünde bulundurulması gereken şey bizi biz yapan bileşenler bunlar. Yani sergilediğimiz veya sergilememeye çalıştığımız davranışlar. Duygu denilen şey gelir ve yaşarsın. Bunu engelleme şansı çok düşük. Ancak bu duyguyu açığa çıkartma yöntemi biraz farklı oluyor.

Toplumsal birliktelik yasasına göre konuya biraz da ikincil şahıs tarafından bakılması gerektiğini savunuyorum ben. Yani, iletişim eyleminde bulunan temel iki kişiden mesajı alan tarafına biraz sorumluluk yüklemek istiyorum. Tolere etmek (tahammül) çok erdemli bir karşılama yetisi. Karşınızda ki kişinin tepkilerini, kimi zaman saldırılarını, dik çıkışlarını, öz duygularını harekete geçirmeden sakince, analiz ederek, toparlayarak karşılamak, ımmmm, çok yüce bir şeyden bahsediyorum galiba değil mi? Evet ya, bir anda bana da çok zor geldi.

Bir de şu geldi aklıma; 'öküz altında buzağı aramak' ta var işin içinde. Biriyle iletişememek için her imkanı kullanma kısmından bahsediyorum. Bu da başka bir tercih, art niyet ya da bence beceriksizlik.

Aslında karşınızda ki kişiye hakettiği (saldırgan/sert/tahrik edici ise) tepkiyi vermek sonrasında neler olabileceğini, ortamın ve ilişkilerin gerilebileceğini, sonuçsuz kalabileceğini, telafisi mümkün olmayan kırılmalar yaşanabileceğini gibi gibi gibi, herşeyi biliyoruz ve hatta çoğumuz deneyimlemişizdir. Ya tam tersine davranmaya kalksak:) ? Onu hiç deneyimledik mi? Elbette yapanlar vardır. Nasıl bir his olduğunu eminim çok yoğun anlatabilirler.

Günümüzde hunharca tüketilen bir kavram var maalesef 'Kişisel Gelişim'. Gerçekten bu kadar sömürü sonrasında keşke daha ciddiye alınsa. İnanın bana kişisel gelişim her türlü diplomayı daha da çok parlatan, insanlık tacı taktıran, toplumu düzenleyen, barışı sağlayan, yardımı teşvik eden, ilerlemeyi ve öğrenmeyi pekiştiren olmazsa olmaz bir devinim. Katletmeden, katılımda bulunmalıyız. Bu yüzyıllardır farklı formatlarda hep böyleydi. Yeni keşfedilmiş bir teknoloji değil. Vakit ayırılması gereken, emek verilmesi gereken, ciddiye alınması gereken bir konu.

Bu yapılabilir mi acaba? Karşınızda ki kişi bir anlık gaflet ve hiddet ile hoş olmayan, kendine yakışmayan bir tepki verdi. Tabi hayatınızı zora sokacak bir şey yapmadığı sürece;) Ne olur yani, insan olarak bunu yapmaya hakkı yok mu? Hani sürekli insanları ve özellikle karşısında bulunan kişinin hayatını cehenneme çevirmediyse, hergün tekrarlamıyorsa, alışkanlık haline getirmediyse, yani bir sefercik yapıvermiş. Bunu alttan alıp, onun bu yanlışını veya ona uymayan bu davranışı kendisine aynalayarak ona iyilik yapmak, uyarmak, gerçekten çok mu zor? Belki onun hayatını kökten iyiliğe doğru, kendisine yararlı yönde değiştirebileceğimizi bilsek, yine mi imkansız? Gerçekten tanıyor olsak biraz işler kolaylaşacak gibi geliyor sanki bana.

Sizce?

Olur mu acaba?

Ben bir deneyeceğim:)

Cem Galip KAHVECİ, PCC

46 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

ZAMAN

bottom of page