Koçlukta Sezgilerden Faydalanılması İçin Sezginin Anlamı, Kullanım Amacı ve Kullanım Yerlerinin İncelenmesi
1. GİRİŞ
Deneyimledikçe gelişen, geliştikçe etkisi artan ve varlığı çok değerli insan gelişimi için en faydalı iletişim metodlarından biri olan koçlukta, profesyonel koçların vazgeçilmez enstrümanlarından biridir sezgi. Bu makalede sezginin genel geçer anlamları, nasıl algılandığı, koçluk sürecinde nasıl başvurulması gerektiği, devreye sokulması gereken anları, doğru kullanımının faydaları, yanlış kullanımında ortaya çıkabilecek risk ve zararları, güçlendirme yollarını detaylıca incelenecektir.
2. SEZGİ NEDİR?
Türk Dil Kurumunun resmi sitesinde ( Erişim tarihi: 2016.10.18, www.tdk.gov.tr) (isim) sezme yeteneği, feraset, (felsefe) gerçeğin deneye veya akla vurmadan doğrudan doğruya kavranması olarak tarif edilmektedir.
En genel anlamıyla, gerçekliği dolaysız olarak içten ya da içeriden kavrayabilme, tanıyıp bilme yetisi. Başka bir deyişle, önermelerden başka önermelere yönelerek, mantıksal yolla çıkarımlar yaparak ilkelerden sonuca ulaşan, tek tek parçalardan bütünlüğü olan bir düşünce oluşturan gidimli düşünme yoluna karşı, doğrudan ya da aracı kullanmaksızın düşünce kuran, bütünü bir kerede, bir bakışta tümüyle ele geçiren, şeylerin özüne dolaysız bir biçimde, doğrudan doğruya ulaşan, şeyleri tüm bir devingenliği içinde bütünlüklü kavrayan içten duyma yolu. Vikipedi (1 Nisan 2015 tarihinde ve 21:32 saatinde güncellenmiştir) ‘Sezgi’ (Erişim tarihi: 2016.10.18) https://tr.wikipedia.org/wiki/Sezgi#Kaynak.C3.A7a.
Tarih boyunca sezgi kavramı yukarıda belirtilen ifadeler haricinde değişik içerikler ve anlamlar katılarak sunulmuştur. Günümüzde hala geçerliliğini sağlayan nesiller boyu süren, anlam mutasyonlarına uğramış farklı inanışlar da mevcut bulunmaktadır.
Kimi zaman ruh bilimciliği, kimi zaman dünya ötesi bilgi akışı, kimi zaman fal inanışları, medyumluk ve kehanetler gibi bir çok fenomenin dayanak kaynağı olmuştur. Bunların birçoğu ciddi literatürlere sahip olsalarda hatırı sayılır bir bölümü de sosyo kültürel anlamda ilgi çekiciliğini hala aynı parlaklıkla koruyan bir olgudur. Kişisel olarak ‘benim sezgilerim çok güçlüdür’, ‘sezgilerime güvenirim’, ‘sezgilerim beni hiç yanıltmaz’ kelimeleri ile kurulan cümleler hem sosyal toplumda popülaritenin artmasına yardımcı olduğu gibi aynı zaman da bireysel özgüvenin de artması konusunda güçlü bir ivme sağlamaktadır. Ancak somut olarak ölçülememesi ve kanıtlama konusunda yaşanan belirsizlikler sezginin kabullenilmesini zorlu hale getirmektedir.
Aynı zamanda aktüel sosyal hayatın içinde çok fazla dillendirilmemeye özen gösterilir. Sebebi, içerik anlamında ciddi olarak görülmeyen bir itibara sahip olmasıdır. Bu tür hislerinden bahseden kişilerin farklı düşünce tarzına ait olduğu dogması yaygındır. Test edilemeyecek olması, bir şekilde ölçülüp tartılamayacağı için genel kanı olarak güvenilmez olduğudur. Bir başka sakınılan nokta ise sezgilerinde haklı çıkmama korkusudur. Yani bir kişinin sezgilerinde yanılacağı ihtimalinin olması. Bu kişiye kendisini kötü hissettirebilecek bir duygu olmasından korkulur. Ancak bu yapılan koçluk görüşmeleri için geçerli değildir. İlerleyen bölümlerde bu konuya detaylı bir şekilde değinilecektir.
Diğer bir yandan sezgi psikolojik çalışmalarında önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Bir çok psikoterapist hastalarıyla birlikte seanslarda sezgisel teknikleri gerek çıkarımlar için gerekse hastalarının tedavileri için kullanmaktadırlar. Ünlü psikoterapist Carl G. JUNG; ‘hastanızın, sizden söylenmesi pek güç bir şey sakladığını kesinlikle bilmez, ama bunu var” sözleriyle sezginizi açığa vurursunuz; çünkü henüz konuşma dili bu gibi şeyler için henüz açık seçik tanımlamalar içermemektedir.’ “Eğer bir bireyi anlamak istiyorsam, ortalama insan hakkındaki tüm bilimsel bilgileri bir yana atıp, tüm teorileri gözardı ederek tümüyle yeni ve önyargısız bir tavır benimsemek zorundayım.” der.
Ölçebildiğimiz, birlikte değerlendirebildiğimiz ortak sonuçlarda hemfikir olduğumuz yani yaşadığımız evren hepimizin kabullendiği evrendir. Uzay, gezegenler, güneş, ay, sıcak-soğuk, ıslak-kuru, hızlı-yavaş, sert-yumuşak gibi daha milyonlarca verebileceğimiz örnek, bizim beş duyumuz ile tespit edebileceğimiz ve çok büyük yüzdelikle hepimizin benzer onayı vereceği veri-sonuç ilişkisidir. Eğer biraz daha ileri gidecek olursak gelişmiş teknolojinin kullanılması ile daha hassas sonuçlara da ulaşılabilir. Kızılötesi, morötesi, sismik dalgalanmalar, ultraviyole ışınları ve radyasyon gibi yine değişik örnekler ile zenginleştirebileceğimiz elle tutup, gözle göremediğimiz, tadını hissedemediğimiz ya da duyamadığımız ancak etkilerinden kesinlikle emin olduğumuz bir diğer küme daha bulunmaktadır.
Peki hepsi bu mu dur?
Sayısından emin olunmayan uzay cisiminin bulunduğu, açıklanamayan kara delikler, anti madde, kuramsal bağlamda sıkışıp kalmış ancak kesinlikle reddedilemeyen solucan delikleri, neden yok oldukları anlaşılamayan birçok dünya medeniyeti (Mu Kıtası, Atlantis vb. ), henüz keşfedilmemiş daha mantıkları zorlayacak bir çok bilinmeyen, dalga boyları ve frekanslar varken acaba sezgisel yapıyı hiçe saymak ne kadar doğru olur. Hatta kimi zaman profesyonel amaçla defalarca kez başvurulan bir yöntem olarak varlığını kanıtlamışken.
‘Mantık işe yaramadığı zaman sadece sezgi çalışır. Ve bütün bilim adamları, en büyük keşiflerinin mantıkla değil, sezgiyle ortaya çıktığının farkındadır.’ (Osho, Sezgi 2003:107)
Liderlik ile ilgili açıklamalara/literatüre bakıldığında gerçek bir liderin sezgileriyle karar verdiğinin ön plana çıkması sezgi denilen hissiyatın yüklendiği misyonun ne kadar hassas ve önemli olduğu çok net ortaya konulmaktadır.
3. KOÇLUKTA SEZGİ
Genel anlam itibarı ile bakıldığında yapılan açıklama koçluğun doğasını, tanımını ve olma sebebine çok benzerlikler gösteren bir yapıya sahiptir. Bu benzerlik ilişkisininden kaynaklı olarak koçluk görüşmelerinde yetkin koçların teknik olarak sıklıkla başvurduğu bir yöntemdir. Koçlukta sezgi çok kıymetlidir. Zaten danışan ile sürdürülen görüşmeler sırasında koç danışmanına yönelttiği soruların "bu sana ne hissettiriyor?", "...o anda neler hissettin?" gibi koçluk kalıplarını kullanır. Doğru uyumlanabilmiş bir koç, bu sorular sonrasında aldığı cevaplar sonrasında danışanın ifade ettiği ve/veya ifade etmeye çalıştığı hislerini sezgisel yetkinliği sayesinde danışanına doğru yansıtma ile neticelendirebilir. Koçluğun en önemli etkilerinden biri olan 'farkındalık' bu sayede oluşur. Yaratılan farkındalık sayesinde danışanın var olan performansı üst düzeye çıkar, odaklanması artar, hedefi netleşir, yani sağlıklı bir girdi - süreç - sonuç ilişkisinden meydana gelen koçluk çalışması gerçekleşir. Bu zaten sezginin algılanması ve hissedilmesi ile ilgili önemi yeteri kadar vurgulamaktadır. Koçun yetkinlikleri arasında yer alan en önemli maddelerden biridir. Burada bahsedilen sezgi den kesinlikle spiritüel bir algıdan bahsedilmemektedir. Bu tamamıyla frekans boyutunda gözlem ve tecrübesel yaklaşımlar sonucu elde edilen verilerdir. Koçluk alan ile yapılan görüşme/görüşmeler süresince yetkin koç eğer yeterince danışanına konsantre oluyor, aktif dinlemesini gerçekleştirip varlık gösterebiliyorsa sezginin kullanımı için gerekli atmosfer oluşmaya başlamıştır. Tıpkı paylaşıma girilmiş bir morfik alan gibi. Bilim adamlarının açıklamalarına göre Morfik Alan; aynı türden ya da aynı frekansta olan varlıkların yer ve zaman gözetmeksizin ortak bir bilinçsel alan oluşturarak birbirlerini etkileşim haline sokmaları durumudur. Kısacası, ortak bilinç. Böylece ortak verileri, hafızaları, duyguları ortak hissetmek mümkün hale geliyor. Bu tür frekans iletişimi sezgisel algı sonucu hissedilebilir oluyor. Bilim adamlarının halen deneysel boyutlarda araştırmaya ve ispatlamaya çalıştıkları bu konu doğal döngüsünü canlılar tarafından devam ettirmektedir. Bilerek ya da bilmeyerek adına her ne dersek diyelim bir şekilde bu etkileşim yaşanmaktadır.
Kimi zaman kelimelere dökülemeyen, danışan tarafından dile getirilmesi zorlaşan veya cesaret edilemeyen bir çok önemli içerik bu etkileşim sayesinde koçun sezgisel yeteneğine göz kırpıyor demektir. Bu tür sıklıkla karşılaşılan durumlarda, gerek fiziksel değişimler, mimikler, tikler, ses rezonansları, nefes alma düzensizlikleri, dikkatin dağılması gibi vücut dili diye genelleyeceğimiz değişimler aslında bu sezgilerin işe başlamasını tetiklemektedir. Yetkin ve tecrübeli koçun sezgileri bu sinyaller sonrasında edindiği tecrübeler eşliğinde danışanın söylemekten çekindiği ve/veya söyleyemediği önemli içeriklere ulaşmayı başarır. Sezgisel olarak size aktarılmadığını hissettiğiniz şeyler hakkında danışana yönlendirilebilecek soru sonucunda hislerinizin doğru olup olmaması çokta önemli değildir. Çünkü her iki ihtimalde de harekete destek verir. Danışanı, ilerlediği hedef yolunda motivasyonunu artırıyorsa bu değerli birşeydir. Motivasyon (istek), vizyona doğru ilerlenirken odaklanmayı artıran en önemli unsurdur. Odaklanma olmadan hedefe ulaşmak çok zordur. Bu odaklanma ise tamamen motivasyonun (istek) eseridir. Yani koçluk görüşmelerindeki en önemli katma değerlerden biri.
İkinci Benlik Seviyesi diye adlandırılan anın akışına uyumlanan koç süreci danışanın gözünden paylaşmaya başlar. Düşünmez, yönelteceği soruları dizayn etmez, hesaplamaz. İkinci Benlik tipi denilen anın akışında gelişen, hesaplanmadan, düşünce kurgulanmadan tamamen görüşme esnasında gelişen süreçle birlikte var olan ve sona erdiğinde kaybolan bir kavramdır. Burada sezgi devrededir. Koç, hissettiği anda araya girip sezgilerini pat diye söyler. Kesinlikle danışanı gafil avlama durumu değildir.
Bu sezgisel takip tamamıyla tarafsız ve yorumsuzdur. Yönlendirmeye açık değildir. Bir amaç için danışana karşı kullanılmaz. Yetkin bir koçta olması gereken ana niteliklerinden biridir. Sezginin en önemli etkisi danışanı harekete geçirmiş olmasıdır. Değerli olan kısım budur. Zaten koçluk görüşmelerinin ana teması da ‘danışanın farkındalık yaşaması ve harekete geçmesi’dir. En azından sezgisel frekanslarla bile algılanmış olsa akılda şüphe kalmaması açısından doğru ya da yanlış açıklığa kavuşmuş bir konu, cümle ve ya olay üzerinden bir kere daha geçip netleştirilmiş olur. Geride bir pürüz ve soru işareti bırakılmadan yolculuğa devam edilir. İşte değerli olan kısımıda burasıdır.
Bir koçun sezgilerini danışanına aktarırken kullanacağı dil çok önemlidir. Yorum, yargı, yönlendirme, suçlama, doğru-yanlış gibi içeriklerle dolu bir cümle ya da yönlendirici, suçlayıcı tip yönlendirilmiş sorular danışanın algısında deformasyon yaratabilir. Yani koçun gözünden algılayabilir. Bunun için bu tür soru kalıpları kullanılmamalıdır. Koç hissettiği sezgileri danışanı ile paylaşma sorumluluğundadır ancak bununla ne yapacağı danışanın kararıdır.
Özellikle yönetici koçluğu, ilişki koçluğu gibi konfor alanlarının hassasiyet taşıdığı koçluk tiplerinde çok önem verilmesi gereken bir koçluk becerisidir. Bu tip koçluk çalışmalarında danışan kendine has bir konfor alanında yüksek bir ihtimalle geribildirim almadan yaşamaktadır. Yöneticiler içinde bulundukları egosantrik fanuslarından faaliyetlerini sürdürmektedirler. Yaptırabilme gücünü hissetme, kibir, herşeyi ben bilirim gibi yaşadığı yüksek özgüven neticesinde koçun çalışma şekli diğer koçluk sınıflarından farklılık göstermektedir. Burada çalışma yapılan koçluk sürecinde danışman koltuğunda oturan bu kişinin yüksek egosantrik pozisyonları iyi gözlemlenip koçluk sezgileriyle iletişim dili belirlenir. Onun hoşlandığı, sürecin rahat işlemesine yardımcı olabilecek ve yönetici danışanı açabilecek davranışın sergilenmesi gerekmektedir. Ancak bu şekilde danışan süreci sabote etmez ve işleyişini kolaylaştırır. Bu tamamen koçun kimlik belirlemesinin eseri olacaktır. Bu kimlik belirleme aşamasında sezgiler tam kadro işbaşında olmalıdır. Yönetici olan danışanın kendisini konumlandırdığı pozisyonu gerek vücut dilinden, gerekse sözel ifadelerinden ölçülebilir verilerle her ne kadar da belirlesede koçluk sezgileri sayesinde daha derin ip uçlarını yakalama şansını da elde eder. Örneğin; yönetici danışan biraz evvel bahsedilen ölçümlenebilir verileri sergilerken bir de alt metin olarak bahsetmediği fakat koçluk sezgileri ile farkına varan koç daha derinde yatan yalnızlık, takdir açlığı, işini kaybetme korkusu gibi perde arkasında kalan bir çok veriyi kolay belirleyip danışanın istediği gibi bir davranış sergilemesi için uygun zemini hazırlayabilir. Örneğin; yönetici danışan bulunduğu mevkide kendisini yalnız hissediyorsa, yeterli takdiri görmüyorsa veya aile/özel hayatı yeteri kadar yolunda gitmiyorsa bunu bir şekilde gerek mimikler, jestler, davranış değişimleri gibi vücut dili ile yansıtsada daha derinde meydana gelen başka durumsal değişimlerde vardır. Bunlar da anda kalabilen yetkin bir koçun rahatlıkla fark edebileceği sezgisel boyutta gerçekleşmektedir.
Sezginin önemi Takım Koçluğu çalışmalarında da başroldedir. Çoklu bir ortamda, profesyonel anlamda belirli bir amaç için bir araya gelmiş ve hedefe ulaşması gereken bir yapıda, yapıyı oluşturan tüm bireylerin aralarındaki ilişki düzeyini, rengini, gücünü ve bu bilgiler ışığında bu ilişkilerin takımın mevcudiyetinde ne gibi etkide bulunduğunu, takımın bir bütün olarak varması gereken hedef yolculuğunda yaptığı etkiyi belirlemek adına koçluk sezgileri en önemli gereçtir. Bireyler arasındaki çatışmalar çok hararetli olabildiği gibi aynı zamanda soğuk savaş niteliğinde de sergilenebiliyor olabilir. Koç bunu en baştan sezgileri ile algılamalıdır. Çünkü çalışmaya başlanacak atmosfer bu gibi belirlenmesi ve netleştirilmesini gerektiren temeller üzerine inşa edilmektedir. Bu tür çalışmalara başlanmadan evvel koç, takım ile yapacağı ilk görüşmesini tamamen gözleme dayalı olarak yapmalıdır. Bu derin gözlem neticesinde takım ve bu takımı oluşturan bireyler hakkı da gerekli verileri toplama imkanı bulur. Takımın doğal işleyişini güncel bir yaşam platformunda net bir şekilde inceler, sezgiler devrededir. Bir arada gerçekleştirilen takım faaliyetinde/görüşmesinde/toplantısında oluşan bütünlük reflexleri ve kişiler arası ilişkilerin anlık, durumsal eyleme dökülmüş halleri deneysel olarak incelensede, eyleme dökülmemiş, sözel ya da fiziksel iletişim temasına geçilmemiş bir çok sezgisel veri yetkin koçun koçluk becerileri sayesinde tespit edilir. Kişilerin birbirlerinden hoşnutsuzlukları, çekememezlikleri, kıskançlıkları, hayranlıkları, taraf tutmaları, takıma ve/veya takımın liderine, vizyonuna olan güven eksiklikleri, terfiye yönelik politik stratejiler gibi daha bir çok maddeyi sıralayabileceğimiz belli edilmeden gerek kişinin kendi içinde yaşanan gerekse çoklu olarak harekete geçmiş duygular koç tarafından sezilir ve koç bu konuda uyarılmış olur. İşte bu veriler ışığında koç ne yapması gerektiği, uygulayacağı metodlar, sistemler hakkında fikir sahibi olur. Gerçekten de sadece sezgisel beceriler sayesinde mevcut problemleri bulunan bir takımın işleyişini bozan ve hatta bundan ötürü bağlı bulunduğu şirketi ve/veya projeyi tehlikeye sokabilecek her türlü aksaklık o zamana kadar yöneticiler/bireyler tarafından fark edilmemiş olsa dahi ortaya çıkabilir. Bu da bir şirket, proje veya takım için hayati bir önem taşımaktadır. Çünkü o zamana kadar fark edilememiş bir problem ya da tıkanıklığın en büyük karakteri sinsiliğinden kaynaklanmaktadır. Böyle bir durumda ölçülebilecek somut veri eksikliği ve ortamı sebebiyle başvurulabilecek tek bir metod kalmaktadır, sezgi. Bireyler arasında süregelen elastikiyetten uzak, hoşgörüsüz ve tahammülsüz ilişki sarmalı, zaten bireylerin birbirlerine belli etmemeye çalışmaları yüzünden yeteri kadar belirgin değildir. Dolayısıyla burada verisel ölçüm yapma olasılığı da çok düşüktür. Ancak yetkin ve kendisini sezgisel beceriler konusunda donatmış ve geliştirmiş bir koç bu durumu rahat analiz edebilir.
4-SEZGİNİN DEVREYE SOKULMASINI GEREKTİREN ANLAR
Güçlü ve etkin sorular eşliğinde danışanın asıl dile getirmek istediği fakat bir şekilde bastırdığı ya da yolunu bulamadığı anlatım gerçekleşir. Böyle durumlarda insan doğası stres hormonlarının baskısı ve beyinin en önemli bölümlerinden nöronlardan oluşmuş, duygusal değişim, tepkiler ve öğrenilmiş hafızanın yer aldığı bölge olan amigdala’nın devreye girmesi ile koçun daha derine inmesi sırasında korkularının tetiklenmesi sebebi ile bir çok soruyu cevapsız bırakmak, önemsememek, geçiştirmek gibi eylemler almaya meyillidir. Bu eylem sırasında koç elde etmesi gereken verilere ve içeriklere ulaşamaz. Çünkü danışan sürekli kaçmayı tercih etmektedir. Kaçılan bu içeriklere ulaşmak görüşmenin danışan açısından başarısını direkt olarak etkileme potansiyeli çok yüksek olabilir. Hatta danışan bile bu kapalı halinden çoğunlukla haberdar değildir. Tıpkı araba kullanırken dikiz aynalarının kullanılması gibi. Arabayı kullanırken belli açıları kontrol altında tutabilmek, bulunduğunuz şoför koltuğundan hakim olmadığınız kör noktaları görebilmek için sürekli gözlerimiz ile takip ettiğimiz dikiz aynaları aynı koçlukta danışanı sürekli takipte tutan sezgilere iyi bir örnek olabilir.
Johari Penceresi* olarak bilinen teknik sayesinde üçüncü pencere yani bilinmeyen alan üzerinde çalışmak gereklidir. Bu alan danışan tarafından bilinmediği için başkasınında bilmesine gerek olmayan dolayısıyla üzerinde durulmaması gereken alan olarak açıklanabilir.
*Johari Penceresi, kişilerin kendileriyle ve diğerleriyle ilişkilerini daha iyi anlamaları için Psikolog Joseph Luft ve Psikolog Harrington Ingham tarafından yapılandırılmış bir tekniktir. Bu teknik, kişilerin yaşamlarının kişinin kendi benliğinin farkında olmasına ve etrafındaki kişilerin kendisi ile ilgili neler bildiğine bağlı olduğunu öne sürer. ( Sola Unitas Koçun Varlığı, Sola Yayınları :17)
Diğer bir yandan danışan bu tür kaçışlar yaşamasa bile kimi zaman gelmek istediği noktaya ilerlerken ifade güçlüğü ya da kayboluş yaşar. Çünkü danışan konuşmaya başladığı andan itibaren zaten çözüm bulamadığı, zihnini ve hayatını sürekli meşgul eden konu/konuları tekrar gündemine getirmiş olup bilinç altından refleks halinde çözme eylemine girişmiş olabilir. Danışan o andan itibaren artık farklı bir bilinç seviyesinde gündemi ile mücadeleye girmiştir. İşte yetkin koç burada uyumlanma becerisini doğru kullanarak danışanın seviyesinde iletişim kurmaya başlar.
Sezgisel yetkinlik, tecrübe olarak adlandırılan edinilmiş veri birikiminin danışan tarafından görüşme süresince aktardığı tüm içeriklerin koç tarafından hafıza havuzunda işlenip, filitrelenmesi ile çok daha fazla anlam kazanır. Beyinde bulunan nöronların birbirleri ile oluşturduğu elektriksel bağlar (sinaps) sayesinde öğrenilmişlikler, yeni edinilen deneyimler için bir model oluşturmaya başlar. Böylelikle kişi hayatta karşılaştığı her sahne hakkında önceden edinmiş olduğu hafıza havuzundan benzer modelleri eşleştirir eğer bulamazsa yeni ekleme yapar, nöronlar arası bağların kuvvetlenmesini sağlar. Bu gelişim sürecinin bir parçasını oluşturur. Havuzda bulunan modelle eşleştirme yapmak, yeni karşılaşılan herhangi bir konu karşısında sürecin ilerleyişi hakkında yüksek yüzdelikle ön bilgi sahibi olmak ve atılacak adımların, verilecek kararların, izlenecek yolun tahmin gücünü yükseltir. Zaten yetkin koç olma özelliği de bu tecrübe ile gelişmektedir. Sürekli artış gösteren görüşme grafiği koçun ilerlemesi ve bazı refleksler kazanması için olmazsa olmaz kriterdir. Yaratılan morfik rezonans ile doğru uyumlanma gerçekleşir. Bu sayede koç sezgilerinden emin olup değerlendirmeye alıp almayacağına anlık ve doğru olarak karar verir. Çünkü yönlendirmesi gereken güçlü soruların mimarisini bu şekilde oluşturur.
Dikkate alınması gereken önemli hususlardan biri ise; sezgiyi hissetmek için algılama çabasına girmektir. Yapılan tüm tanımların ortak noktası sezginin birdenbire, anlık geldiği yönündedir. Yani sezgi size gelir, siz arayıp bulmazsınız.
‘ Sezgi bir sıçramadır. Sana adım adım gelen bir şey değil, sana olan birşeydir. Herhangi bir kaynağı olmayan ve etrafında herhangi bir delil yaratmayan bir oluş. Bu ani oluş sezgidir.’ (OSHO, Sezgi, 2003, Önsöz: vii)
5- SEZGİNİN KULLANIMINI TEHLİKEYE SOKABİLECEK DURUMLAR
Sezgileri kullanmanın ya da sezgiyi tehlikeye düşürebilecek anlar ve ortamlar vardır. Sorgulamaya başladığımızda, mantık ile kontrol etmeye başladığımızda, sezgilerimizden şüphe duymaya başladığımızda ve sezgilerimizden korktuğumuzda. Bunlar gibi mantıksal ve işlem gerektiren süreçler, sezginin işlevini ve yararlılığını anlamsız kılabilir.
Bunları doğru anlayabilmek için sezginin varoluşunu bir kez daha gözden geçirmekte fayda var.
Sezgi bir anda gelir. Yani anlık bir histir. Belirli adımlar, metodlar ve belirtiler takip etmez. Farklı bir frekanstır. Sizin bulunmadığınız bir boyuttan sizin var olduğunuz boyutta birden bire belirir. Ne, neden, niçin, nasıl, nereden yoktur. Sadece o anda orada bulunur ve siz onu sadece algılar ve hissedersiniz.
Önemli olan o hissettiğiniz, algıladığınız sezgi ile sizin ne yapacağınızdır.
Sezgilerinizi olumlu yönde kullanabilmek, çok tekrar ve tecrübe ile güçlendirilebilir. Koçlukta çok kullanılan bir kılavuz olan ‘ileriye derine’ becerisinin geliştirilmesi ile sezgisel yetkinlik geliştirilebilir.
Doğru uyumlanma, aktif dinleme ve daha derine inme becerilerini geliştirmiş yetkin bir koç, danışanın kendi gündeminde yaşadıklarını dışarıdan daha iyi takip ederek sezgisel yetilerini gerektiği anda vakit kaybetmeden uygun bir şekilde devreye sokar. Bu güçlü ve etkin soruların doğma anıdır ki bir koçun kimlik yetkinlik listesinin başında yer alır. Uyumlanma ile başlayan görüşme süreci, sezgilerin kullanıldığı üçüncü seviyede gerçekleşen aktif dinleme ile koç artık danışanı danışanın gündeminden dinlemeye başlar. Bu koçun daha ileriye ve derine inme konsantrasyonunu sağlamaktadır. Artık koç ve danışan birlikte dansa başlamışlardır. Bu sayede danışanda koça daha fazla güvenme eğilimde olup sınır koymadan ve gündemini mümkün olduğu kadar yalın aktarır. Daha önceden de belirttiğimiz gibi, danışanın bir şekilde kendisini kapadığı, kaçtığı, açıklamak istemediği ya da farkında olmadan açıklayamadığı gündemi ve varmak istediği hedefi ile ilgili önemli olabilecek bilgilere ulaşmak için üçüncü seviyede dinlemede olan koçun sezgileri ve algıları en güçlü şekilde devrede olur. Yetkin koçun zaten algıları açıktır. Danışanının sergilediği makro/mikro mimikler, nefes alma düzeni, duraksamaları gibi sezgileri harekete geçirici dürtüler sayesinde koç güçlü sorulara başlar. Bunu zamanında ve yararlı kullanmalıdır. Çünkü, süreç devam etmektedir. Danışan gündemini yaşamaya ve anlatmaya ara vermemiştir. O anlattıkça duygu değişimleri ile birlikte gelen mimik ve jest değişimleride olmaktadır. Bu koçun içerik toplamasını sabote edebilecek bir durumdur. İşte o anda algılanan sezgi doğru kullanılmazsa zaman aşımına uğrar ve daha sonra işe yaramaz bir hal alabilir. Yani koç ‘ben bunu daha sonra kullanırım’ dediği anda hiç bir anlam ifade etmeyebilir. Danışanın etrafında dolaştığı, kaçtığı veya farkında olmadan pas geçtiği içeriği algılanan sezgi sonrasında yöneltilen güçlü bir soru danışanın farkındalığı açısından çok önemli bir rol üstlenebilir. Görüşmenin kalitesine doğrudan etkilidir. Fakat geç kalınmış ve danışanın çoktan geçip gittiği bir noktaya yönlendirilen soru bir anda görüşmeyi içinden çıkılmaz bir hale sokabilir ve/veya danışanın hiçte ihtiyaç duymadığı bir mesaj gönderebilir. Bu mesaj zararlı bir yönlendirme de olabilir. Böyle bir durumda yani sezgilerden tam emin olunamayan durumlarda herhangi bir yansıtma yapmamak çok daha yerinde bir aksiyon olacaktır.
Bir örnek ile netleştirmek gerekirse;
Koç: ‘Eşinden boşanırsan kendi ayakların üzerinde nasıl duracağın ile ilgili netleşmek istediğini algılıyorum. Doğru mu anladım?’
Danışan: ‘Hayır. Boşanmak istemiyorum. Sadece yalnız kaldığımda kendi ayaklarım üzerinde durabilmeyi hedefliyorum.’
Burada danışan süreç boyunca boşanmak kelimesini kullanmamıştır. Mimikler, jestler, ses rezonansları gibi fiziksel veriler sıkıntılı ve endişeli olduğu izlenimini vermektedir, ancak eşinden boşanmak ile ilgili hala net bir içerik yoktur. Danışan eşi ile ilgili herhangi bir sıkıntıdan, ilişki bozukluğundan, yürütememekten bahsetmemektedir. Eşinden bahsederken nefret ya da öfke sinyalleri de vermemiştir. Ana tema yalnız kaldığında kendi ayakları üzerinde durabilmektir. Belkide danışan eşinin vefatı sonucunda, uzun bir iş gezisi boyunca ya da kendi çıkacağı uzun süreli bir seyahat sırasında kendi ayakları üzerinde durmayı, kendine yetebilmeyi ifade etmeye çalışmış olabilir. Koçun anda kalamama, fiziksel verilere aceleci anlam katma ve en önemlisi yanlış sezgi algılaması sonucunda elde ettiği analiz, danışanın zihinine, hiç aklında olmayan ‘boşanma’ tohumunu ekmesine sebep olmuştur. Şimdi danışan farklı bir yola girebilir. İşte bu tehlikeli bir durumdur.
Gerçekleşen koçluk sürecinde tehlike oluşturabilecek noktalardan bir tanesi, koçun sezgisel algılarının saydamlığı. Sezgi anlık bir durumdur. Birden bire olan birşey. Ancak bununla birlikte bir de beyinin senarist bölümü olan ön kısımda (frontal lob) gelişen durumsal aktivitelerde anlık olarak devrede bulunmaktadır. Yani algılanan bu sezgilerin farklı bir sanal gerçeklikle ve/veya hiç geçerlilik teşkil etmeyen bir senaryoyu varmış gibi benimsetebilir. Böyle tehlikeli hassas bir durumda koç bu yanlış ya da danışanın hayatında hiç var olmamış bir durumu ‘… derken…böyle bir şey hissediyorum, ne dersin?' diye yansıtma yapması, danışanın duygusal değişimlerini farklı hatta belki de olmaması gereken bir yönde tetikleyebilir. Bu yüzden koç, konsantre olmuş, dinginleşmiş ve duru bir zihinle danışanı ile bir araya gelmelidir. Algısını objektif olarak aktarmalı. Aktarma tarzı nötr olmalı. Ancak duru bir zihinin göstereceği bir performanstır. Bunu görüşme öncesinde uygulayabileceği kısa bir meditasyon tekniği ile sağlayabilir. Zaten deneyimli koçlarında genel tavsiyeleri bir günde en fazla üç görüşme yapılması ancak böyle sağlıklı ve yararlı seansların ortaya çıkacağı yönündedir. Görüşme öncesi hazırlık, danışana uyumlanma, görüşme sürecinde anda kalma ve birlikte yaratma gibi zihinsel faaliyetlerin çok üst düzey devrede olması, görüşme sonrasında koçun kendini toparlaması ve diğer seansa dingin ve duru girebilmesi için bir takım hazırlıklara başvurmasını gerektirmektedir. Burada bir evvelki seansın yoğunluk dereceside dikkate alınması ve hesaplanması gereken farklı bir maddedir ve toparlanma süreci ile doğru orantılıdır. Bu yüzden deneyimli koçların bu tavsiyeleri çok yerinde ve dikkate alınması gereken önemli bir katkıdır.
Koçlukta sezginin kullanımında tehlike yaratabilecek unsurlardan bir diğeri ise danışanın koça duyduğu güvendir. Danışan belirli bir bilinç ile koçun karşısına oturup gündem belirleyip varmak istediği hedefi ortaya koyar. Bunu koçun kendisine yarattığı güvenin miktarı kadar açıkça dile getirir. Yeterli güven ortamı sağlanamazsa, özgürce konuşma ortamı da olmaz. Buradan koçlukta güvenin koçluk görüşmesinin yapı taşlarından birisi olduğunu rahatlıkla belirtebiliriz. Fakat koçlukta sezgi ve güven ilişkisini kurmak için daha farklı bir pencereden bakmak gerekir. Güven sorumluluk gerektiren bir olgudur. Karşılıklı inşa edilmiş bir güven ortamında taraflar birbirlerine karşı sorumludurlar. Bu sorumluluk güvenin liyakatinden kaynaklanmaktadır. Taraflar birbirlerine duydukları güven neticesinde -izin verilen sınırlar dahilinde- karşılıklı temas rahatlığına sahip olurlar. Belki gündelik hayatında dışarıdan birisinin herhangi bir soru sorma eylemine karşı olumsuz tepki verebilecek olan danışan, bu güven sayesinde koçun her türlü sorusuna izin vermektedir. Bu ilişki için çok önemli bir paylaşımdır. Özellikle gençlere/öğrencilere koçluk yapılırken bu güven ve samimiyet biraz daha önemlidir. Ergen evresinde olan bir danışan zaten bulunduğu doğal hormonal devinimi gereği yaşadığı duygusal geçişler ve karmaşalar içerisinde güven anlamında yaşadığı dengesizlikleri koçluk görüşmesinede taşır. Kendi iç dünyasında ve sosyal çevresinde başa çıkması gereken bir çok samimiyet başlığı altında toplanan iletişim sıkıntıları içinde, ebeveyninin girişimleri neticesinde tanımadığı bir başka yetişkin ile yapacağı birebir görüşme onu baskı altına almak için yeterli bir sebeptir. Diğer danışan modellerinden farklı genç, doğal olarak ergenliğe özel tepkiler vermektedir. Özelleri, söylemek istemedikleri, fark edilme çabaları yoğundur. Deneyimli bir koç görüşmeyi, her zamanki gibi tecrübelerini ve sezgisel yetkinliklerini devreye sokarak ergen ile önce onun istediği şekilde daha sonra ise olması gereken yetişkin benlik seviyesinde sürdürür. Bu sırada koç ergeni gerçekten dinleyen, onun söylediklerine önem veren, dikkate alan, fikir soran bir iletişim modeli sayesinde ergenin güvenine yönelik temaslarda bulunur. Bu ergende samimiyet duygusunu harekete geçirir. Samimiyet koçlukta herşeydir.
Burada ‘Transaksiyonel Analiz’ konusuna biraz değinmekte yarar vardır.
‘Sosyal ilişkinin birimi trans aksiyon adını alır. İki veya daha fazla kişi birbirleri ile karşılaşırlarsa…er ya da geç içlerinden biri konuşacak ya da diğerinin/diğerlerinin mevcudiyetine dair bir tanıma belirtisi gösterecektir. Buna transaksiyonel uyaran diyoruz. Diğer kişi o zaman uyaran ile bir şekilde ilşkisi olan bir şey söyleyecek veya bir şey yapacaktır ki buna da transaksiyonel yanıt diyoruz. Transaksiyonel Analiz bu bir tek transaksiyonu inceleme metodudur.’ (Thomas A. Harris, MD, Ben OK’im, Sen OK’sin 2016 : 40-41 )
Bireyler, Çocuk, Ebeveyn ve Yetişkin Benlik denilen üç ana benlik seviyesinde sosyal iletişim halinde bulunurlar. Sosyal bireylerin birbirlerine gönderdikleri uyarıların diğeri tarafından cevaplanması bu üç benlik seviyesinden gerçekleşmektedir. OK Kapsülü olarak tabir edilen bu yapılanma da her iki tarafında birbirine değer verdiği en uzlaşmacı prensip olan ‘Ben OK’im, Sen OK’sin’ pozisyonudur. Bu pozisyon yetişkin benlik seviyesidir. Yani iki tarafta yetişkin benlik seviyesinde iletişim kurmaktadır. Sağlıklı bir koçluk görüşmesi yetişkin benlikte gerçekleşmelidir. Bunun için koç gerekirse danışanın sergilediği benlik seviyesinde (çocuk, ebeveyn) pozisyon alıp daha sonra yetişkin benlik seviyesine getirmelidir. Tarafların birbirlerini kabul ettiği, birbirlerini değerli buldukları, karşılıklı taahhütlerin yer aldığı en uyumlu pozisyondur. Bu benlik tiplemesi yargılamaz, yönlendirmez, dikta etmez. Olasılıklar ve katılımcılık içerir. Karşısındakine değer veren bir yapıdır. Birlikte paylaşım üzerine kuruludur.
Bu açıklamalar ışığında bakıldığında tam anlamıyla güvenin hakim olduğu bir ortamdan bahsedilmektedir. Bu kadar yollar kat edilerek hazırlanmış olan birlikte yaratma sürecinde koçun sezgilerini doğru kullanmasının gerekliliği bir kez daha önem kazanmış oluyor. Artık koç ve danışan birbirlerini dinliyor ve söylemlerine değer veriyor durumundadırlar. İşte böyle bir anda sezgisini yanlış veya gereksiz olarak kullanan koç, danışanını hiç olmak istemediği hatta belki de tehlikeli bir noktaya yöneltebilir. Bahsettiğimiz tehlike bu dur. Bu durumda yönelteceği soruyu yanlış dile getirmesi ve/veya danışanın bunu farklı algılaması ciddi sonuçlar doğurabilir. Danışan kendini kötü hissedebilir, yanlış kararlar verebilir, karamsarlığa düşebilir. Çünkü karşısındaki koç, bir bilen, eğitimli, profesyonel, yetkili ve yetkin bir kimlikle oturmaktadır. Her gün sohbet ettiği herhangi, birlikte kahve içip yemek yediği ve hatta dertleştiği bir arkadaşından farklı konumdadır. Doğal olarak, analizleri, soruları ve geri bildirimleri dikkate alınan biridir. Bu koçun üstlendiği sorumluluğu temsil etmektedir. Koç bu güven liyakatini hak etmelidir, yani bu güvene layık olmalıdır. Bu yüzden sezgi bir görüşme sırasında gerçekten hissedildiğinde devreye sokulmalıdır.
6- SEZGİLERİN GÜÇLENDİRİLMESİ
Tecrübe ile çok daha fazla anlam ve refleks kazandığı bir gerçek olan sezgi, üzerine yoğunlaşılarak, çalışılarak ve tekrarlar sayesinde gelişen bir olgudur. Sonuçta sezgi gelen birşey aranıp bulunan birşey değil. Bunun için bir anda gelen bu hissi doğru okumak, gelenin ne olduğunu çabuk ve yerinde kavramak alışkanlık gerektiren bir örüntüdür.
Sezgilerin güçlendirilmesi için faydalanılabilecek değişik metodlar ve rutinler vardır, tabi bununla birlikte farkına varılması gereken bir bilinç düzeyi ve felsefe. Eğer istediğiniz zaman çağırıp bulamayacağınızın, onun sadece sizin anlık olarak geldiğini ve algılama yolu ile hissettiğiniz bilincine ve farkındalığına vardıysanız bu güzel bir başlangıç demektir. Açık ve dingin bir bilinç seviyesinde olursanız etrafınızda dolaşan sezgiyi hissetme şansınız artar. Meditasyon gibi rahatlama metodları bu dingin bilinç seviyesine ulaşmak için en geçerli yolların başında gelmektedir. Bu artık tartışılmaz bir kavramdır. Günümüzde işadamlarından, siyasetçilere, bilim adamlarından, sporculara aklınıza gelebilecek her katmandaki insanın sürekli başvurduğu bir şey. Profesyonelce ya da değil farklı açılımlarda başvurulan ve sonuçlarından memnuniyet duyulan bir rahatlama metodu. Nefes egzersizleri, açık havada yürüyüş, sakin müzik dinleyip gözlerini kapamak gibi bir çok türevi olan bu dinginleşme evresi sezginin güçlendirilmesi için değerli bir rutindir. Kişinin güncel hayatındaki bir çok karmaşa, cevap bekleyen sorular, yetişilmesi gereken toplantılar, ödenmesi gereken faturalar gibi bir kaos bulutunun içinden size gelebilecek olan o kıymetli sezgiyi hissetmek ve hatta doğru algılayabilmek imkansız ötesi birşey olsa gerek. Performans gösterilen meslek grubu yaşam koçluğu gibi tamamıyla insan ve insan gelişimi üzerine yapılandırılmış bir sistem söz konusu olunca bu biraz daha hassasiyet taşımaya başlıyor. Hassasiyetin ötesinde bir sorumluluk. Çünkü birileri size, yetkinliklerinize ve eğitiminize değer vererek kendisi için çok önemli olan gündemini sizinle paylaşıyor. Bu gündemin içeriği çok farklı olabilir. Belki de en özeli. Hatta bu görüşmeler esnasında kendisine bile itiraf edemediği bir çok zihninin derinliklerinde kalmış noktalar açığa çıkıyor ve bunlarla yüzleşiyor. İşte böyle bir görüşme ortamına özen gösterilerek hazırlanılması çok kıymetli bir hassasiyettir.
Özellikle danışan ile yapılacak olan koçluk seansı öncesinde kısa süreli bir meditasyonun çok etkili olduğu profesyonel koçlar tarafından bir çok kez deneyimlenmiş olup, tavsiye edilmiştir. Hangi yol tercih edilirse edilsin önemli olan kişinin en rahat, dingin, açık olabileceği modeli uygulamasıdır. Sonuçta sezginin size gelmesine izin verebileceğiniz onu kaçırmayacağınız sakinliğe ulaşmak asıl olandır.
7- SONUÇ
Tüm bu bilgiler ve araştırmalar ışığında, spiritüel, bilimsel, psikolojik, metafizik veya psişik, her ne açıdan ele alınırsa alınsın, sezgi yüzyıllardır farklı metodlarla, isimlerle ya da anlamlarla kullanılmış, deneyimlenmiş, baş vurulmuş bir kavram olan sezginin detaylı olarak incelendiği örnekler ile pekiştirildiği bu çalışma, ölçümleme, ispatlama aşamaları henüz araştırma ve çalışma sürecinde de olsa kimsenin yok diyemediği bir olgudur. Halen yaygın olarak hayatta var olan, kullanılan hatta şahsi ve/veya kitlesel bir çok önemli kararların alt yapısında ya da nihayi çıktısında bulunan sezgi, koçluk gibi insan gelişimi ve ilerlemesi üzerine temelli bir yapı üzerine oturtulmuş meslek için daha da büyük önem taşımaktadır. Yetkin bir koçun vazgeçilmez ekipmanlarından biridir.
KAYNAKÇA
WITWORTH Laura, KIMSEY Karen-House, KIMSEY Henry-House, SANDAHL Philip; Koaktif Koçluk (2016), Mediacat Yayınları, İstanbul.
OSHO (2003), Sezgi ‘Mantığın Ötesini Bilmek’, Ovvo Yayınları, İstanbul.
HARRIS Thomas A.,M.D. (2016); Ben OK’im-Sen OK’sin, Okuyan Us Yayıncılık, İstanbul.
Sola Unitas Academy (2016); Koçluk Eğitim Kitapları, Sola Yayınları, İstanbul.