top of page
  • Cem Galip KAHVECİ, PCC

Değişim


'Bir zaman dilimi içindeki değişikliklerin bütünü, değişmek' olarak yer bulmakta TDK'da. Zaten çokta ağdalı bir sunuma da gerek yok aslında.

Ancak değişimi daha faklı potalarda erittiğinizde önemli bir katalizördür. Farklılılık göstermek, alışılan rutinin haricinde diğer bir formun, disiplininin, davranışın benimsenmesi ve sürece uyum gösterilmesi hali diye eklemek istiyorum bende.

Kişisel gelişimin temelini oluşturan bir prensip. Öğrenmeyle başlar. Neyi değiştireceğinizi, nelere ihtiyaç duyduğunuzu, nasıl yapacağınızı öğrenmek ve kendinizi geliştirmekle başlar.

Bulunulan konumdan, gelinen yerden, geribildirimlerden, edinimlerden kısacası mevcut pozisyondan memnuniyetsizlik ve/veya yetersizlik hissedildiği anda düşünülmesi gereken ilk şey.

'Bu saatten sonra değişemem' cümlesi en yaygınlaşmış ifadelerden biridir. Bunun kardeşi olan cümle ise 'beni böyle kabul etsin/etsinler' dir.

İlk cümle ile başlayalım. 'Bu saatten sonra değişemem'. Eğer bu cümle kurulmuş ve ağızdan çıkmışsa ortada bir memnuniyetsizlik ve bu cümleyi hazırlayıcı bir sebep var demektir. Bir talep durumu oluşmuş. Kendinizden ya da çevrenizden, değişmeniz ile ilgili bir uyarı almışsınız. Aksi takdirde gerek siz, gerekse çevreniz yeteri kadar olumlusunuzdur. Her şey yolunda gidiyordur.

Ancak içinize dönüp baktığınızda kendinize (dürüst olarak) gerçekten işler istediğiniz gibi gidiyor mu? sorusunu sormanız ve bu sorunun cevabı ile yüzleşmeniz gerekmektedir.

İkinci cümle ise bir tık daha yukarısını kast etmektedir. 'Beni böyle kabul etsinler'. Burada alt metinde dikkat edilmesi gereken ise mecburiyettir. Belli ki sosyal çevreniz (aile, okul, iş, arkadaş) bu durumdan hoşnutsuz ve hatta tahammül sınırları yavaş yavaş zorlanmaya başlamış. Belki de içlerinden bu iletişimin artık yürütülmemesi gerektiği kanısına varılmış. Ama siz meydan okuyorsunuz. Uyum göstermek yerine çevrenizin size uyum göstermesini, fedakarlık yapmasını bekliyorsunuz. Buna sanki mecburlarmış gibi. Peki sizce öyle mi? İnanın bana çok büyük oranda -esneklik çıtası ne kadar yüksek olursa- olsun kırılma olasılığı yüksektir.

İnsan sosyal bir varlıktır, bunu zaten hepimiz biliyoruz. Sosyal topluluk içinde yaşadığımız için iletişime ve dolayısıyla etkileşime çok ihtiyacımız var. Bunun için karşılıklı uyum gerekmektedir. Eğilmez, bükülmez bir tavır, güçlü ve sağlam imajını bir süre korusa da esneklik sınırları zorlandığında inanın bana oluşturmaya veya korumaya çalıştığınız imajın hiç bir önemi kalmamaya başlıyor.

Peki size bir soru sorsam, bir an için düşünmeye ne dersiniz?

Bu iki cümleyi karşınızdaki (eşiniz, dostunuz, çocuğunuz, iş arkadaşınız, vs.) size yöneltse, tepkiniz ne olurdu? Cevabı her seferinde bir adım daha ileriye giderek cesaretle verin. Örnek: Eşimdir katlanırım. Beş sene sonra? On sene sonra? Peki katlanılabiliyor da neden boşanmalar var? Belirttiğim gibi esneklik sınırları zorlandığında işler değişiyor. Bu örneği her duruma göre bir deneyin isterseniz, bakalım ne tür sonuçlarla karşılaşacaksınız.

Gelişen ve değişen dünyamızda her sene olmasa bile iki senede bir yeni modeli ile değiştirdiğiniz telefonlarınız... Eski telefon acaba neyimize yetmiyor? Cevapları duyar gibiyim; 'ama teknolojiye uyumlu değil, sosyal medyayı takip edemiyorum, 3G, 4G, 5G, öyle değil mi? Dünya gelişiyor, değişiyor, teknoloji gelişiyor, değişiyor sizde uyum sağlıyorsunuz. Peki biz neden değişmeye direniyoruz?

Bunun altında yatan alışkanlıklarımız ve kalıplarımız. Büyüme sürecinde öğrendiklerimiz. Ama tüm bunlar o zaman için geçerliydi. Şimdinin 'ellemeli' telefonlarının :) hayat standardı olduğu dönemde, ilk başlarda açıkladığım üzere, eğer yaşamımızda herhangi bir memnuniyetsizlik ve/veya yetersizlik durumu varsa ya da bir şeyler yolunda gitmiyorsa ilk olarak değişimin gerekliliğini kabullenmeliyiz.

Hayatımın uzun bir döneminde yöneticilik, takım yönetimi ve eğitimi ile geçirdim. Son dönemlerde ise koçluk teknikleriyle bu tecrübemi yeni bir boyuta taşıdım. Edindiğim veriler ve aldığım eğitimler, bana gerek yöneticilerin gerekse takım bireylerinin değişime ve gelişime açık ve istekli olmaları sonucunda daha verimli bir iş sürecine girdiklerini gösterdi. Daha anlayışlı, insan odaklı yöneticiler, daha paylaşımcı, aynı hedefe odaklı, uyumlu, özverili takım çalışmalarının yüksek performansa dönüştüğü sonuçlar çıktı. Bu bireysel danışanlarım içinde geçerli.

İlk başlarda kendi hatalarımın farkına vardım. Alışkanlıklarım ve kalıplarım, dik durma, eğilmez-bükülmez olma direnişlerimin beni bir yere götürmediğini anladım. Hatta daha da geriye götürüyordu. Zamanla değişmem gerektiğinin ve uyum sağlamamım bana faydalı olacağına inanıp yeni bir sürece karar verdim. İnanın bana her şey çok daha istediğim gibi oldu. Gördüğünüz gibi kalıplarımı bir kenara koydum ve bu tecrübelerim şu anda çok işime yarıyor. Hala kendimi geliştirmeye ve öğrenmeye devam ediyorum.

Değişim zor bir şey değil, keyifli bir süreç. Süreç diyorum çünkü bir saatte, bir günde, bir hafta olacak bir şey değil ama bu yolda atılan her adım çok keyifli.

Bazen ilk görüşmelerimde danışanlardan şunu duyuyorum; 'hadi beni değiştir' :))) Oldu, hoop değiştin :))

Hatırlatayım,İSTEK...KARARLILIK...SÜREÇ...

Her şeyi yapan sizsiniz, biz değil...Bu sizin başarınız.

Bir yerden başlayın, ufakta olsa bir adım. Değişimi siz kendiniz gerçekleştirirsiniz, eğer isterseniz.

Cem Galip KAHVECİ, PCC

81 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

ZAMAN

bottom of page